Pazartesi, Kasım 3

Enflasyon genel olarak aşağı inmeye devam edecek


“Enflasyon vatandaşın temel meselesi” dedi… 2027’de enflasyonu tek haneye düşüreceklerini söyledi.


Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, katıldığı televizyon programında ekonomideki yol haritasını anlattı.


Son dönemlerde yaptıkları tüm politikalarda enflasyonu düşürme çabasını işin odağına aldıklarını belirten Yılmaz, bir taraftan enflasyonu düşürürken diğer taraftan da büyümeyi, istihdamı sürdürmeyi ve sosyal dengeleri gözettiklerini söyledi.


Yılmaz, kademeli ama kararlı bir şekilde enflasyonu aşağıya çektiklerini, 2023 yılında yüzde 65 olan enflasyonun, 2024’e yüzde 44’e düştüğünü, bu yıl sonunda da yüzde 30 civarında öngördüklerini anlattı.


Esas olanın programda hedefleri doğrultusunda ilerlemek olduğunu dile getiren Yılmaz, 2026’nın hedefinin yüzde 20’nin altına indirmek olduğunu, 2027’de ise tek haneli rakamlara ulaşmayı hedeflediklerini vurguladı.


Yılmaz, temel mallarda fiyat artış hızının yavaşladığına dikkati çekerek, “Temel mallarda yüzde 20’nin altına, daha geniş mal grubunda ise yüzde 30’un altına gelmiş durumdayız. Hizmetlerde, özellikle kira ve eğitimde biraz geriden geliyoruz ama oralarda da düşüş başlamış durumda.” diye konuştu.


Deprem harcamalarına rağmen mali disiplinden taviz vermediklerini aktaran Yılmaz, “Son üç yılda 90 milyar dolar deprem harcaması yaptığımız halde mali disiplini koruyoruz. Bu yıl bütçe açığımızın milli gelire oranı yüzde 3,6 civarında olacak. Deprem etkisini hariç tuttuğumuzda bu oran yüzde 3’ün altında kalıyor.” ifadelerini kullandı.


Yılmaz, artan faiz harcamalarına, personel ücret artışlarına rağmen, harcamaların öngörülenin biraz altında olduğuna, gelir tarafında ise bazı sıkıntılar olsa da telafi edici adımlar attıklarına, dolayısıyla mali tarafta sağlam durduklarına işaret etti.


“Enflasyon genel olarak aşağı inmeye devam edecek”


Gıda fiyatlarındaki artışa değinen Yılmaz, “Gıdada hem kuraklığı hem donu aynı yılda yaşadık. Buna bir de fırsatçılık maalesef ilave oluyor. Onu da söylemem lazım. Hiç maliyetlerinde etkilenenler olmayanlar da bu tür haberler gelince bunu bir fırsat bilip fiyatlara yansıtabiliyorlar. Ancak enflasyon genel olarak aşağı inmeye devam edecek. Vatandaşımız bunu hizmet sektörleri dahil birçok kalemde daha iyi bir şekilde görecektir.” şeklinde konuştu.


Yılmaz, küresel ekonomide yaşanan zorluklara rağmen Türkiye’nin güçlü bir performans sergilediğini belirterek, şöyle devam etti:


“Bir taraftan Türkiye’ye bakarken dünyayı da görmek gerekir. Şu anda dünya ekonomisi tarihsel ortalamalarının oldukça altında bir büyüme performansı sergiliyor. Ticarette ciddi korumacılık ve tarife tartışmaları yaşanıyor. Belirsizlik endeksi zirve yapmış durumda. Jeopolitik gerilimlerin çok yükseldiği bir dönemdeyiz. Pandemi özellikle ekonomilerde yapısal bir tahribat oluşturdu. Pandemiden bugüne dünya ekonomisi sadece yüzde 15 büyürken, Türkiye ekonomisi yüzde 30 büyüdü. Yani dünyanın iki katı kadar büyüdük. Cumhurbaşkanımızın dirayetli yönetimiyle pandemi döneminde tezgah dağılmadı, tarım ve sanayi korundu. Türkiye üretim gücünü korudu ve bugün bunun avantajını yaşıyor.”


Yılmaz, dünyada güvenlik risklerinin arttığını ve NATO içinde savunma harcamaları gibi tartışmaların yaşandığını, Türkiye’nin siyasi istikrarı ve öngörülebilir politikalarıyla bu ortamda olumlu bir şekilde öne çıktığını söyledi.


Türkiye’de emeğin milli gelirden aldığı paya ilişkin verileri paylaşan Yılmaz, “2002’de emeğin milli gelirden aldığı pay yüzde 24,8’di. 2016’da bu oran yüzde 30’a yükseldi. 2022’de pandeminin etkisiyle yüzde 23,4’e düşmüş. Geçen yıl 32,9 olmuş. 2025’in ilk yarısında 35,9 ile tarihimizin en yüksek noktasına ulaştı. Şu anda milli gelirden emeğin aldığı pay tarihin en yüksek noktasında. Dolayısıyla ciddi bir toparlanma var. Bu da gelir dağılımında nispi bir düzelmeyi gösteriyor. Tabii bunun istatistik kurumuna yansımaları gecikmeli olacak. Çünkü bir yıl öncesini ölçüyor istatistik kurumları.” dedi.


“Temel hedefimiz enflasyonist ortamı ortadan kaldırarak kalıcı sosyal refahı sağlamak”


Yılmaz, enflasyonun düşürülmesinin önemine değinerek, “Enflasyonu tam olarak düşürmediğiniz sürece insanlar gelirlerinin eridiğini hissediyor. Enflasyon düştüğünde yapılan artışlar kalıcı refah oluşturuyor, alım gücü yükseliyor. Temel hedefimiz enflasyonist ortamı ortadan kaldırarak kalıcı sosyal refahı sağlamak.” diye konuştu.


Finansal piyasalarda geçici bir sıkıntı yaşandığını, ancak reel ekonomide güçlü bir tablo bulunduğunu vurgulayan Yılmaz, şu verileri paylaştı:


“Enflasyon sorunumuz var ama reel ekonomide gayet iyi gidiyoruz. Geçen yıl yüzde 3,3 büyüdük, bu yıl da aynı oranı bekliyoruz. Son 22 yılda dünya ekonomisi ortalama yüzde 3,5 büyürken, Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 5,4 büyüdü. Yani her yıl dünyadan 1,9 puan daha hızlı büyüdük. Bu bizi 238 milyar dolarlık bir ekonomiden, bu yıl itibariyle 1,5 trilyon doların üzerindeki bir ekonomiye getirdi.”


Bu başarının siyasi istikrar ve doğru politikalarla sağlandığına dikkati çeken Yılmaz, “Bu kendiliğinden olmadı. Bir liderlikle, siyasi istikrarla, doğru politikalarla oldu. Bugün finansal piyasalarda enflasyon sorunlarımız var ama bunları da aşacağız. Aştığımızda Türkiye farklı bir lige çıkacak.” ifadelerini kullandı.


Yılmaz, Dünya Bankası’nın sınıflandırmasına atıfta bulunarak, “İlk defa 2025 yılında Türkiye yüksek gelirli ülkeler ligine adım atacak. AK Parti iktidara geldiğinde Türkiye orta gelirli ülkeler arasındaydı. 22 yılda alt orta gelirden üst orta gelire geçtik ve burada kalıcı olduk. Şimdi en alt basamağından da olsa yüksek gelirli ülkeler ligine geçiyoruz.” şeklinde konuştu.


“İstihdam bir insanın, bir ailenin yaşam koşullarını değiştirir”


Yılmaz, Türkiye’nin büyüme modeli, istihdam politikaları ve kadın ile gençlerin iş gücüne katılımına ilişkin de değerlendirmelerde bulundu.


İstihdamın hem ekonomik hem sosyal bir kavram olduğuna değinen Yılmaz, “İstihdam bir insanın, bir ailenin yaşam koşullarını değiştirir. Dolayısıyla bizim için çok kıymetli. Kadın ve genç istihdamı da bu çerçevede çok önemli. Kadınların iş gücüne katılımı yirmili oranlardan otuzlu oranlara çıktı, son 20 yılda ciddi bir artış yaşandı. Kadınların eğitimi arttı, girişimcilik desteklendi. Ama hala alacağımız yol var.” dedi.


Yılmaz, kadın ve genç istihdamını artırmak için çeşitli destek mekanizmalarının devrede olduğunu anımsatarak, “Prim desteklerinden eğitime, İŞKUR üzerinden yürütülen çalışmalara kadar birçok boyutta destek veriyoruz. Son dönemde bakım hizmetlerine, özellikle kreş ve çocuk bakım hizmetlerine öncelik veriyoruz. Ayrıca esnek çalışma modellerinin kadınlar ve gençler için çok önemli olduğunu düşünüyoruz.” diye konuştu.


Kadınların aile hayatı ile iş yaşamı arasında tercih yapmak zorunda kalmaması gerektiğini söyleyen Yılmaz, “Kadınlar istiyorsa hem aile hem iş yaşamını birlikte yürütebilmeli. Biz buna olanak tanıyan esnek çalışma modelleri üzerinde çalışıyoruz. Bu modeller nüfus politikaları açısından da önem taşıyor. Çünkü aksi halde çocuk sahibi olmak büyük bir külfet haline gelebiliyor.” ifadelerini kullandı.


Yılmaz, genç istihdamına da değinerek, “Avrupa’da istihdamın yüzde 30’u esnek ve kısmi istihdamlardan oluşuyor. Bu, gençlerin iş tecrübesi kazanmasını, iş gücü piyasasına geçişini kolaylaştırıyor. Bizim iş gücü piyasalarımız biraz katı, bu nedenle yeni modellere ihtiyacımız var.” şeklinde konuştu.


“Tarım stratejik bir sektör, 2026 bütçesinde 888 milyar lira kaynak ayrıldı”


Yılmaz, tarımın stratejik ve modası hiçbir zaman geçmeyecek bir sektör olduğuna dikkati çekerek, 2026 yılı tarım bütçesine ilişkin şu rakamları paylaştı:


“Gelecek senenin bütçesinde tarıma ayırdığımız kaynak 888 milyar lira. Bunun bir kısmı doğrudan destek, bir kısmı sulama yatırımları. Yalnızca sulamaya 190 milyar lira kaynak ayırıyoruz. Sulama olunca verimlilik artıyor, üç kat daha fazla ürün alma imkanı oluyor.”


Yılmaz, tarımda finansal desteklerin sürdüğünü belirterek, “Ziraat Bankası ve diğer bankalar aracılığıyla sübvansiyonlu krediler veriyoruz. Çiftçimizin faizinin yüzde 70’ini devlet olarak biz ödüyoruz. Bu da tarım politikamızın bir parçası.” dedi.


Gıda fiyatlarını dengelemek için kurumlar arası koordinasyonun güçlendirildiğini vurgulayan Yılmaz, “Gıda Komitemiz var. Başkanlığını Hazine ve Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek yürütüyor. Ticaret Bakanımız, Tarım Bakanımız, Merkez Bankamız ve Strateji-Bütçe Başkanımız da yer alıyor. Bu komite periyodik olarak toplanıyor ve gıda konusunda kararlar alıyor.” diye konuştu.


Yılmaz, gıda fiyatlarını dengelemek amacıyla Hazine ve Maliye Bakanlığı başkanlığında, ilgili bakanlıklar ve kurumların yer aldığı Gıda Komitesinin periyodik olarak toplanıp, gıda konusunda kararlar aldığını dile getirdi.


Özellikle soğuk zincir sisteminin kurulmasının fiyatlar üzerinde etkili olacağını vurgulayan Yılmaz, “Tarlada ürünü alıyorsunuz ama markete gelene kadar lojistikte kayıplar oluyor. Bazı gıdalarda bu oran yüzde 30-40’lara kadar çıkıyor. Soğuk zinciri kurduğumuzda bu kayıplar azalacak, fiyatlar da aşağı inecek. Jeotermal enerji kullanımına kadar birçok konuyu bu çerçevede tartışıyoruz.” ifadelerini kullandı.


Yılmaz, 888 milyar liralık kaynağın ilave düzenlemelerle artabileceğini kaydetti.


Yılmaz, su yönetiminin hayati öneme sahip olduğunu vurgulayarak, “İklim değişikliğiyle birlikte su artık daha kritik bir hale geldi. Nüfus artıyor, tüketim artıyor ve bunun yüzde 80’e yakını tarımda kullanılıyor. Bu nedenle tarımda su verimliliği çok önemli. Son 22 yılda sulamada tamamen kapalı sistem yaptık. Bizden önce yapılan açık sistemlerde buharlaşma ve su kaybı çok fazlaydı. Şimdi bu açık sistemleri kapalıya dönüştürmek önceliğimiz.” diye konuştu.


Yerel yönetimlerin şehir içi su şebekelerindeki kayıplara da işaret eden Yılmaz, “Beyanlar gösteriyor ki muazzam bir kayıp kaçak var şehirlerde. Şehir içi şebekelere belediyeler yeterince yatırım yapmayınca, DSİ 100 birim su getiriyorsa bunun 50-60 birimi hanelere ulaşabiliyor. Gerisi kaybolup gidiyor.” ifadelerini kullandı.


Yılmaz, belediyelerin yatırım önceliklerini doğru belirlemesi gerektiğinin altını çizerek, şöyle devam etti:


“Maalesef son yıllarda mahalli idarelerin yatırımlarında çok ciddi bir düşüş var. Bir mahalli idarenin niteliğini toplam harcamasından çok, yatırım harcamasının oranı gösterir. Toplam bütçeden belediyelere 2002 yılında yüzde 4’ünü veriyormuşuz. Gelecek yıl örneğin bütçenin yüzde 8,8’ini veriyoruz. Ama parayı akıllıca yönetmezseniz, önceliklerinizi iyi belirlemezseniz, doğru yere para harcamazsanız, sadece sizden önce yapılmış yatırımlarla idare ederseniz, buna ‘sermayeden yemek’ denir. Ankara’da mesela bunu yaşadık. Ben hayret ettim doğrusu. Sayın belediye başkanı çıktı, ‘Bakım yapılmadığı için borular çatladı, su gelmedi’ dedi. 7 yıldır belediye başkanı ve birkaç haftada da tamir etti. Demek ki olabiliyormuş. Daha önceden bu ihtiyacı görüp bir para ayırıp bu işe o borular tamir edilseymiş, Ankaralı o sıkıntıları yaşamayacakmış.”


Yılmaz, 2018 yılında mahalli idarelerin toplam harcamalarından yatırım harcamalarının payı yüzde 42 iken, geçen yıl bu rakamın yüzde 29’a gerilediğini aktararak, “Yatırımlar 13 puan gerilemiş. Siz yatırım yapmazsanız bunun bir gün bir sonucu olur. Popülist harcamalarla bir süre idare edersiniz, bir yerde patlarsınız. Kaynakların verimli kullanılması gerekiyor. Bu, merkezi idare için de geçerli, parti farkı gözetmeksizin tüm mahalli idareler için de geçerli. Dolayısıyla ben bu konularda bir mahalli idareler reformunun da gerekli olduğunu da düşünüyorum.” şeklinde konuştu.


Deniz suyu arıtımı konusunda da teknolojik gelişmeleri yakından izlediklerini dile getiren Yılmaz, “Deniz suyundan arıtma pahalı bir sistem ama güneş enerjisi gibi bu alanda da teknoloji ilerliyor. Özellikle Akdeniz ve Ege gibi kıyı bölgelerimizde deniz suyu arıtımı konusunda daha fazla çalışma yapmamız gerekiyor.” dedi.


“Altın üzerinden satın alma gücü ölçmek abesle iştigal”


Yılmaz, muhalefetin “altın artışı” eleştirilerine ilişkin, “Altın fiyatı sadece bizde yükselmedi, tüm dünyada yükseldi. Jeopolitik gerilimler, belirsizlikler ve Merkez Bankalarının rezervlerinde daha fazla altın tutması altının bütün dünyada yükselmesine neden oldu. Satın alma gücünü altın üzerinden ölçmek abesle iştigal. Satın alma gücünü gıda, kira, giyim gibi harcamalarla ölçersiniz. Altın üzerinden ölçerseniz bütün dünyayı ölçmeniz gerekir.” diye konuştu.


Altın cinsinden asgari ücretteki düşüşün Amerika’da yüzde 87, Fransa’da yüzde 83, Yunanistan’da yüzde 80, Belçika’da yüzde 80, İspanya’da yüzde 70, Türkiye’de ise yüzde 61 olduğuna değinen Yılmaz, “Şimdi altın üzerinden bakarsanız bütün dünyada herkes perişan vaziyette. Bunun üzerinden yapılan ölçümün hiçbir ekonomik rasyonelliği yok. Muhalefet bunu siyaseten işine geldiği için yapıyor. Tabiri caizse bunun üzerinden şov yapıyor.” ifadelerini kullandı.


“Türkiye dünyanın en az borçlu ülkelerinden biri”


Yılmaz, muhalefetin “bebek 150 bin TL borçla doğuyor” pankartındaki argümanın da hiçbir geçerliliği olmadığını, Türkiye’nin dünyanın en az borçlu ülkelerinden biri olduğunu söyleyerek, “Avrupa Birliği kriterlerine göre kamu borcumuzun milli gelire oranı yüzde 25’in altında. Avrupa ülkelerinde bu oran yüzde 80’in üzerinde, dünyada ise ortalama yüzde 60’larda. Dolayısıyla Türkiye borçlu bir ülke değil.” şeklinde konuştu.


Yılmaz, kişi başı borç karşılaştırmalarına ilişkin de şunları anlattı:


“Türkiye’de kişi başı genel yönetim borç stoku 3 bin 753 dolar. Almanya’da 44 bin 500 dolar, İngiltere’de 55 bin 200 dolar, Fransa’da 69 bin dolar, ABD’de 105 bin dolar. Yani eğer doğan bebek borçla doğuyorsa, Amerika’da her çocuk 105 bin dolar borçla doğuyor. Deprem veya geçici likidite etkileri olabilir ama stok-değer olarak bakarsanız borcun milli gelire oranı en düşük ülkelerden biri Türkiye.”


Cevdet Yılmaz, kamuda yürütülen tasarruf politikalarına ilişkin olarak da tasarrufun uygulayabileceği ve uygulayamayacağı kalemler olduğuna işaret ederek, personel maaşları ve borç faizleri gibi zorunlu giderlerde tasarruf yapılamayacağını, ancak haberleşme, görevlendirme, araç alımı ve yeni bina yapımı gibi alanlarda esneklik bulunduğunu belirtti.


“Sadece harcamayı kısmak değil, kaynağı verimli kullanmak asıl tasarruftur.” diyen Yılmaz, bu doğrultuda tasarruf genelgesinin yürürlüğe girdiğini hatırlattı. Yılmaz, şunları kaydetti:


“İlk defa bir izleme ve denetim sistemi kurduk. Bugüne kadar 257 kamu idaresinde 1958 denetim yaptık. Bu harcamalarda tasarruf genelgesine riayet ediliyor mu edilmiyor mu. Deprem ve faiz harcamalarını dışarıda tutarsak, tasarruf genelgesine konu kalemlerin bütçe içindeki payı son on yılda yüzde 4,6 iken geçen yıl yüzde 3,1’e düştü. Bu azımsanacak bir düşüş değil.”


“Savunma sanayi hem güvenliğimizin hem bağımsızlığımızın teminatıdır”


Yılmaz, savunma sanayine yapılan yatırımlara ilişkin, güvenliğin olmadığı yerde refah ve kalkınmanın olmayacağına dikkati çekerek, “NATO’nun 2035’te savunma harcamalarını yüzde 5’e çıkarma hedefi var. Avrupa Birliği de benzer hedefler açıklıyor. Önümüzdeki dünya, güvenlik anlamında yetersiz kalan ülkelerin ciddi problemlerle karşılaşacağı bir dünya. Dolayısıyla güvenliğimizi hiçbir şekilde ihmal edemeyiz. Buraya yeterli kaynak ayırmak zorundayız.” dedi.


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın savunma sanayine yönelik öngörülerine işaret eden Yılmaz, “Cumhurbaşkanımız 22 yıldır savunma sanayiinde çok güçlü bir irade koydu. Yerlilik oranı yüzde 20’lerden yüzde 82’ye çıktı. Bu, kendiliğinden olan bir gelişme değil, ciddi bir siyasi irade ve birçok kurumumuzun katkıları var.” diye konuştu.


Yılmaz, savunma sanayine yapılan yatırımları “güvenlik, bağımsız dış politika ve ekonomik savunma” olarak 3 başlıkta ele aldıklarını vurgulayarak, “Savunma sanayisi olmayan bir ülkenin bağımsız dış politikası olamaz.” ifadelerini kullandı.


Savunma sanayisinin ekonomiye katkısına da değinen Yılmaz, geçen yıl 7,2 milyar dolar ihracat yaptıklarını vurguladı. Yılmaz, “Savunma sanayimiz hem güvenliğimiz hem bağımsız dış politikamız hem de refahımız için vazgeçilmezdir. Bu yatırımlara kararlılıkla devam edeceğiz.” şeklinde konuştu.


Yeni Anayasa çağrısı


Türkiye’nin yeni bir anayasa ihtiyacının olduğunu vurgulayan Yılmaz, AK Parti olarak kendi hazırlıklarını sürdürdüklerini belirtti.


Yılmaz, tüm partilere işbirliği çağrısı yaparak, müzakere sürecinin toplumsal bir sözleşme niteliğinde olması gerektiğinin altını çizdi. Anayasanın temel hakları koruyan, bireyi ve devlet-toplum ilişkilerini daha iyi düzenleyen bir yapıya kavuşması gerektiğine işaret eden Yılmaz, sürecin sadece AK Parti’nin veya Cumhur İttifakı’nın değil, Meclis’teki tüm partilerin katkısıyla anlamlı bir şekilde ilerleyebileceğini ve özellikle ana muhalefetin aktif rol almasının önemli olduğunu dile getirdi.


Yılmaz, “Terörsüz Türkiye” sürecine ilişkin de şunları söyledi:


“Buradaki hedef terörden kalıcı bir şekilde kurtulmak. İlk aşamada Türkiye ama daha geniş anlamda bölgemizin terörden kurtulması. Terör, kalkınmanın da demokrasinin de düşmanıdır. Terörün olduğu yerde ekonomik potansiyeli hayata geçiremezsiniz. Temel hak ve hürriyetlerde de istediğimiz mesafeyi alamazsınız. Önümüzdeki dönemde doğu, güneydoğu çok daha hızlı potansiyelini harekete geçirecek. Türkiye ortalamalarının üstünde büyüyecek. Tüm Türkiye büyüyecek. Çünkü uzun yıllardır kullanılmamış bir potansiyel var. Terörün doğrudan zararı ve terör nedeniyle yapamadıklarınızın maliyeti çok daha büyük.”


Türkiye Cumhuriyeti’nin istihbarat kurumu, Silahlı Kuvvetleri ve diğer organlarının gelişmeleri günbegün dikkatli bir şekilde takip ettiğini bildiren Yılmaz, “Terörle mücadele artık Türkiye’de bir devlet politikası haline gelmiş durumda. Meclisimizde bu konuda bir komisyon oluşturuldu, bir grup katılmadı ancak diğer tüm partiler yer aldı ve oldukça olgun bir çalışma yürütüyorlar. Beklentimiz, bu çalışmaların sonucunda terör örgütünün kendisini feshetmesi ve silahların bırakılması konusunda bir düzenleme ihtiyacı var mıdır yok mudur, nasıl bir düzenleme yapılması gerekir. Komisyonun bu konularda bir çerçeve ortaya konmasını bekliyoruz. Meclisimiz, bu yönde bir düzenleme gerçekleştirecektir.” dedi.


Yılmaz, sürecin zorluklarına da işaret ederek, “Bölgemizde emperyalist birtakım oyunlar oynanıyor. Ülkemize, bölgemize yönelik hesapları olanlar var. Dezenformasyona ve provokasyona çok dikkat edilmesi lazım. Ülkemizin birliğini, beraberliğini istemeyen, enerjimizi boş yere çatışmalarla harcamamızı isteyen güçler var. Hem ülkemizin güçlenmesi hem bölgemizin huzuru ve istikrarı için bunu başarmak durumundayız. Başaracağımıza yürekten inanıyorum.” diye konuştu.


“Filistin’in yanında durmaya devam edeceğiz”


Yılmaz, İsrail-Gazze ateşkesine ilişkin de şu ifadeleri kullandı:


“Kırılgan bir ateşkes olduğunu hepimiz görüyoruz. İsrail maalesef bu konularda hiç parlak değil. Yaptığı anlaşmalara uyma konusunda geçmişini de biliyoruz. Uzun bir süredir bir soykırımla karşı karşıyayız. Büyük bir insani dramla karşı karşıyayız. İnsanlığın vicdanı artık tahammül edemez hale geldi. Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın (ABD Başkanı Donald) Trump’ın katılımıyla İslam ülkeleriyle yapılan toplantı sonucunda bir kırılgan da olsa ateşkes sağlandı. Kanın durması, yardımların kesintisiz ulaşması ve Gazze’nin orta vadede yeniden inşası son derece önemli.”


Türkiye’nin Filistin davasına desteğini vurgulayan Yılmaz, “Daha fazla ülkenin Filistin’i tanıyor olması, insanlığın bu konuda farkındalığının artması yeni bir imkan oluşturuyor. Sayın Cumhurbaşkanımız çok güçlü bir liderler diplomasisi sergiledi. Türkiye Cumhuriyeti olarak Filistin özgürleşinceye kadar, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin Devleti kuruluncaya kadar mazlum Filistin’in yanında durmaya her türlü araç ve imkanla devam edeceğiz.” şeklinde konuştu.


Yılmaz, Türkiye’de belediyeler ve yerel yönetimlerde yaşanan sorunlara ilişkin de değerlendirmelerde bulunarak, “Bu kadar yolsuzluk tartışması varsa bir şeyler doğru gitmiyor demektir. Bu kadar tartışma üreten bir alan varsa burada bir düzenleme ihtiyacı da var demektir. Belediyeler asli işlerine yoğunlaşsın. Bir belediyeden vatandaş ne bekler? Çöpler toplansın, yollar temizlensin… Eğer bir belediye başka işler yapıyorsa bir kuralsızlık var demektir. Kaynaklarını ana misyonlarına ayırsın. Bu kararları getirmek zorundayız ki belediyeler daha verimli hale gelsin. Yerel yönetimlere parti ayrımı yapmaksızın bu kuralları koymamız lazım. Şu anki durum hiçbirimizin memnun olduğu bir durum değil.” dedi.


Sanal kumar ve yasa dışı bahis konusuna da değinen Yılmaz, sitelerin kapatılmasının tek başına yeterli olmadığını, finansal hareketlerin kontrol altına alınmasının daha etkili olduğunu vurguladı.


Yılmaz, MASAK’ın bu konuda ana kurum olarak belirlendiğini ve finansal takibin uluslararası bağlantılarla birlikte yürütüleceğini kaydetti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

jojobet jojobet giriş jojobet jojobet giriş jojobet giriş
gaziantep escort gaziantep escort