Kalıntıların Şifası başlığını taşıyan sergi, kapsamlı kazı çalışmalarından yola çıkıyor ve bu süreçte ortaya çıkarılan tarih katmanlarından ilham alan ve onlara yanıt veren sanat eserlerini içeriyor.
İstanbul’un Avrupa yakasında, yerleşim ve tarih açısından zengin bir bölge olan Fatih’in Zeyrek semtindeki Çinili Hamam, Osmanlı Hamam mimarisinin en önemli örneklerinden birisi.
1540–1546 yılları arasında, Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa tarafından Mimar Sinan’a ısmarlanan yapı, sanatçının bilinen en erken tarihli hamamları arasında.
18. yüzyılda bölgede yaşanan depremler ve yangınlar sonrasında hamamın duvarlarını kaplayan ayırt edici mavi-beyaz İznik Çinileri tahrip olmuş ve Parisli bir antikacı tarafından satılarak Avrupa’nın en önemli müzelerinin koleksiyonlarında yerini almış.
Bu çinilerin bir kısmı hâlâ hamamın erkekler kısmının sıcaklık bölümünde görülebiliyor.
2010’dan beri süregelen titiz restorasyon çalışmalarının ardından hamam Mart 2024’ten itibaren bir kez daha halka kapılarını açacak.
Ancak bu sonbaharda, 30 Eylül – 5 Kasım tarihleri arasında mekan çağdaş sanat sergisine ev sahipliği yapıyor.
Kalıntıların Şifası başlığını taşıyan sergi, kapsamlı kazı çalışmalarından yola çıkıyor ve bu süreçte ortaya çıkarılan tarih katmanlarından ilham alan ve onlara yanıt veren sanat eserlerini (çoğu özel olarak sipariş edilmiş) içeriyor.
Küratör Anlam Arslanoğlu de Coster’e göre böyle bir başlık anlamsal olarak bir soruyu da bünyesinde barındırıyor: Kim kime şifa buluyor?
Arslanoğlu de Coster, “Yıkıntılara şifa bulma eyleminden bahsedebiliriz: Belki zihinsel harabelerimize, belki önceki medeniyetlerin mimari yıkıntılarına ya da tarihimizin somut olmayan yıkıntılarına.” diyor.
“[Harabeleri] keşfederek, onlarla yüzleşerek, onlarla diyalog kurarak ve onlara özen göstererek, aslında kendimizi iyileştirmenin yollarını bulabilir miyiz?” diye soran Arslanoğlu de Coster, harabelere eğilmenin büyük bir iyileştirici değeri olduğu kanısında.
Şifalı eller
Sergiye katılan 22 sanatçı arasında, eserlerinde politikleşmiş sosyal alan içindeki kalıntıları araştıran İranlı sanatçı Maryam Hoseini; geleneksel zanaatkarlığı endüstriyel atıklardan elde edilen malzemelerle birleştirerek topluluk ve evsellik temalarını araştıran Yunanistan’da yaşayan Güney Afrikalı heykeltıraş ve ressam Zoe Paul ve figüratif eserlerinde antik mimari, arkeoloji ve anıtlardan yararlanan İngiliz heykeltıraş Daniel Silver yer alıyor.
Türk sanatçılar arasında ise Hera Büyüktaşçıyan, Candeğer Furtun ve Ayça Telgeren gibi önemli isimler yer alıyor.
Telgeren’in beton heykelleri, sanatçının eski Asya inançlarında temel terapiler olduğunu açıkladığı “şifa çanakları”ndan ilham alıyor.
Telgeren Euronews Kültür’e yaptığı açıklamada, “Bu çanaklardan içilen suyun çiçek hastalığı başta olmak üzere birçok hastalığı iyileştirdiği düşünülüyordu” diyor.
Telgeren’in bu çanaklardan esinlenerek tasarladığı Soy Aynası adlı heykelinin ortasında bir dağı andıran bir yükselti bulunuyor: “Dağlar dünyanın göbeğiydi, ölüm ve yaşam orada birleşiyordu” diyen sanatçı, çanağa dökülen suyun izleyicinin yansıması şeklinde esere yeni bir boyut kattığını söylüyor.
Telgeren, “Bu, geçmişi ve bugünü kendi bedenim ve suyla bir araya getirme fikri” diyor.
Candeğer Furtun’un Alkış ve Bacaklar adlı eserleri ise insan formuna hem saygı duruşunda bulunuyor hem de onu sorunsallaştırıyor.
Sanatçının 33 çift eli ve beş çift bacağı seramikten dökülmüş, bedensel bütünden koparılmış ve böylece işlevselliklerinden yoksun bırakılmış; cansızlıkları ve tekrarlayan doğaları aynı anda hem bedensel ölümlülüğe – hamam gibi şifalı yerlere yapılan ziyaretlerle ertelenmeye çalışılan bir kadere – hem de büyük ölçüde bireye odaklanan çağdaş sağlık ve kişisel bakım anlayışlarıyla çelişen bir tekilliğin reddine işaret ediyor.
Furtun’un heykellerindeki çoğulluk ve serilik temaları, Kalıntıların Şifalarını ve daha geniş anlamda Çinili Hamam’ın daha geniş bir temasına işaret ediyor: Topluluk.
Arslanoğlu de Coster, “Hamam sadece bir arınma ya da temizlenme mekanı değil… Osmanlı toplumu için önemli bir kamusal alandı.” diye açıklıyor.
Geçmişi günümüze taşımak
Kazı sırasında bulunan eserlerin yer aldığı müzedeki Osmanlı hamam geleneğini yeniden keşfetmek, hamamların amacına ilişkin çağdaş algılara meydan okuyan bir tür maskeyi de düşürme süreci.
Yaratıcı yönetmen Koza Güreli Yazgan, Osmanlı dönemindeki hamamlar ile günümüz hamamları arasında bir tezatlık kuruyor ve mekana sanat eserleri yerleştirmenin hamamların bir toplanma alanı olarak statüsünü yeniden kazanmasına yardımcı olacağını umuyor: “Hamamlar eskiden toplanma alanlarıydı, bir topluluk ve aidiyet duygusu vardı. Artık öyle değiller […] biz sanat ve kültür aracılığıyla bu topluluk duygusunu yeniden yaratmaya çalışıyoruz.”
Güreli Yazgan, şirketi Marmara Grubu’nun restorasyonu üstlenmesi sonrasında Çinili Hamam’la ilk karşılaştığında şaşkınlığa uğramış. “Çinisiz gibi görünen bir hamam neden “Çinili Hamam” adını taşıyordu? Burayı satın aldığımızda [çinilerin] varlığından haberimiz yoktu; sıvayla kaplıydı, çürümeye yüz tutmuştu.” diyor
Cevap, özenle işlenmiş mavi ve beyaz “iznik” çinilerinin parçaları keşfedildiğinde netleşti. Aradan geçen yüzyıllar boyunca Londra’daki Victoria ve Albert Müzesi gibi uzak müzelere gönderilen, 37 eşsiz desenle bezenmiş 10 bin seramik karonun bir zamanlar hamamın duvarlarını kapladığı düşünülüyor.
Restorasyon çalışmaları sırasında ortaya çıkarılan tek hazine çiniler değildi: Duvar resimleri, 5. yüzyıla kadar uzanan Bizans ve Roma eserleri ile Bizans sarnıç sistemi de de gün yüzüne çıkarıldı.
Güreli Yazgan, “Hamamın tarihi 500 yıl öncesine dayanıyor ama Bizans sistemleri ve bulduğumuz objeler bizi 1500 yıllık bir geçmişe götürüyor.” diyerek heyecanını dile getiriyor.
Bu tür keşifler, bilinen tarihin yeniden gözden geçirilmesine bile yol açmış durumda. Arslanoğlu de Coster, “Hamamın inşa zamanının 1540’lar olduğu düşünülüyordu, ancak bu araştırma süreci sayesinde tarih yeniden yazıldı ve artık hamamın 1530-40 yılları arasında inşa edildiğini biliyoruz” diyor.
Bugünkü Çinili Hamam, restorasyon çalışmalarına katılan ekiple hamam arasında da bir işbirliği ya da diyalog olarak görülebilir.
Kendi hikayelerini ortaya çıkaran ve bu süreçte bugünü şekillendiren kayıp tarih ve geleneklerin anlaşılmasını sağlayan hamam, şifa konusunda da kendine özgü bir yere sahip.
“İyileştirme
kavramının sadece bir taraftan beklenemeyeceğini düşünüyorum. Harabeler, zaman kavramını, tarihin kırılmalarını ve belirli döngülerin silme – yıkma ve yeniden yaratma kasırgası içinde nasıl işlediğini anlamamız için birer aracı olarak oradalar.” diyor sanatçı Hera Büyüktaşcıyan.